Persona 5 Strikers
Japon cep telefonu oyunlarını saymazsak Persona’nın gerçek anlamda ilk spin-off oyunu Persona 4 Arena. Canon hikayesi var diye P4’te sonra Arena’ya giriştim elim mahkum. P4 kadar iyi bir iş beklemiyordum ama Arena’dan tüm varlığım ile nefret etmeyi de beklemiyordum. Bir dövüş oyunu uzmanı değilim, hatta dövüş oyunlarını oynamayı bile pek beceremiyorum, ama oynanışı benim için yeterliydi. Görsel roman formatındaki hikaye kısımları ile ilgili de bir sıkıntım yok, gereksiz yere birbirine benzeyen ayrı ayrı karakter rotaları dışında. Ama gerisi… ooof! Hikayesi berbat, iki partinin birbiriyle etkileşimi berbat, P3 karakterlerinin (Akihiko’yu tasarlayanın ebesini …) tasarımı berbat. NEFRET EDİYORUM ARENA’DAN! O kadar nefret ediyorum ki hemen ardından oynadığım Persona Q’ya hem fanlara hitap eden bir oyun olması hem de P3-P4 karakterlerini tek bir kişiliğe indirgemesine rağmen bayılmıştım. Oynarken hiç beklemediğim bir kısmı da var hem, o yüzden mis gibi oyun PQ. Arena’da sevdiğin bir şey var mı derseniz biri Fuuka’nın tasarımı ve diğeri de Labrys’in hikayesi. Hoş, Fuuka’nın tasarımında da kızın saç renginin tonunu olması gerekenden daha açık yapıp göz rengini kahverengiden turkuaza çevirmişler. Hadi saç rengine tamamım, göz rengi niye değişiyor kızın? Görme sorunu da yok ki lens taksın? Kimse mi bakmadı lan bu karakterin P3’teki portresi nasıl diye…..
P4A Fuuka’sı vs olması gereken Fuuka
Her neyse, Strikers için olan bir yazıda niye Arena’yı sevmediğimden bahsettim peki? Strikers’ın da tıpkı Arena gibi olacağını ve beğenmeyeceğimi düşünmüştüm. Ayrıca P5’in önceki spin-off’larından ne P5D ne de PQ2’yi beğenmiştim. P5D’nin remixlerinden hoşlanmıyorum. PQ2 ise oynanış olarak PQ’dan daha iyi, ama diğer her açıdan PQ’nın gerisinde kalan bir oyun. Hikayesi de çok sıkıcı. Her ikisini Arena’ya tercih ederim orası ayrı. Strikers’ı oynamadan önce “Ulan bu da mı kötü çıkacak” düşünüyor insan durum böyle olunca. Ama inanır mısınız, Strikers olmuş.
Hikayesi fena değil ama nasıl desem, hikayenin ritmi P5’inkine çok yakın, özellikle de başlangıç ve sona doğru olan kısımları. Güvenli oynuyor bile diyebiliriz Strikers için bu açıdan. Orta kısmında ise kendine özgü kısımları var ki çok daha hoşuma giden yerler oldu buralar. Yine P5’te olduğu gibi kimin kim, ne olduğu daha ilk görüşte belli oluyor ki bu PQ2 ile yaşadığım sorunlardan bir tanesiydi. Zenkichi ve Sophia gayet iyi karakterler olmuş. Ancak ikisi de seride daha önce gördüğümüz bazı karakterlere benziyor. Bu bir sorun değil, ama Hashino üçlemesinde ve doğal olarak spin-off’larda bazı karakter tiplemeleri gereğinden fazla tekrar ediyor gibi. Oyunun arayüzü de her ne kadar P5’i taklit etmeye çalışsa da araya kendi farklılıklarını eklemeyi başarıyor. Strikers’ın ana menüsü, Sophia’nın alışveriş menüsü falan gayet hoş.
Oynanış tarafı ise beklediğimden çok çok daha iyi ve keyifli olmuş. Sıradan Shadow moblarını, MegaTen demon’larını dövmek kombolar çıkararak dövmek zevkli. Persona kullanımını da güzel yedirmişler. Persona’ların saldırılarını kullanırken oyun duraklıyor ve o sıra tabanlı oynanışı biraz da olsa hissettiriyor. Ayrıca her bir karakterin oynanışını birbirinden farklı hissettirmeyi de başarmışlar. Yusuke ile hızlıca kılıç saldırıları yapabiliyor, Morgana ile Monabüs’e dönüşüp “IT’S CAR TIME!” yapabiliyor, Haru ile shadow’ların kafasına baltayı geçirebiliyor, Sophia ile milleti yo-yo’layabiliyorsunuz. “Post Apocalyptic Rider”, öhöm, Makoto ile Johanna’yı süremiyonuz, o yok. Karakterleri değiştirip değiştirip durdum, gördüğüm her shadow’a daldım (bi dk, ben bunu ana oyunlarda da yapıyorum).
Sürebilseydin çok güzel olabilirdi be Makoto…
Oyunu ise hard zorluğunda oynadım. Normal, sıradan savaşlarda bir sıkıntı yok zorluk açısından ama bazı boss’lar bildiğiniz sünger, vuruyon vuruyon bir şey olmuyor. Dört adet Showtime saldırısı yapıyorum, bunun yanı sıra karakterlerin SP’sini sıfıra indiriyor, HP/SP yenileyen item basıp bir kez daha tekrarlıyorum, boss’un canının %50’si duruyor daha. Sonlara doğru bu durum karakterleri geliştirerek, bond yeteneklerini açarak biraz daha iyileşiyor.
Dungeon tarafı olan Jail’ler P5’teki Palace’lara benzemekle beraber yapıları farklı. Jail’lerin birbirlerine benzeyen yerleri var ama gezinme açısından gayet keyifliler. Üçüncü Jail’e gelene kadar iyi, güzeldi. Üçüncü Jail’de ise biraz sıkılmaya başladım. Her bir Jail’in teması farklı olsa da ilk üç Jail’de yapılan ilerleme aynı: Üç tane mini kule bul ve mini boss’lar ile savaş, Jail’den çıkıp Jail bekçisini döv, sonra tekrar girip Jail’in boss’unu döv. Neyse ki bütün oyun boyunca böyle gitmeyip araya bu formatta olmayan daha kompakt dungeonlar koyuyor. O yüzden genel olarak hoşnutum. Yalnız son iki Jail, bildiğin birebir Persona 5 kopyası. Daha orijinal bir şeyler olabilirdi. Final boss’u da ise meh işte. Ama o savaşta yapılan bir şey var ki, o ana seride de bir benzerinin olmasını istediğim bir şey. Boss meh olmasına rağmen o kısım final boss savaşını bir tık sevmeme sebep olan şey oldu.
Fusion tarafı ise bu tarz bir oyun için fazlasıyla yeterli. Sevmediğim tek şey ise bazı özel fusion’ları yapabilmek için ilgili Persona’yı belirli bir seviyeye kadar yükseltmeniz gerekiyor. King Frost fuse’layacağım. Jack Frost, Pyro Jack (sonsuza kadar Pyro Jack demeye devam edeceğim) ve Black Frost istiyor ama Jack Frost ve Pyro Jack’i 40 seviye yap diyor ki Compendium’a kayıtlı seviyeleri sırasıyla 24 ve 4. Bu işlem için ise 1m PP, ben de ise var 500k. Ne yapacağız peki? Her bir fusion’dan savaştan falan PP kazanılıyor da düşük bir oranda bu. Neyse ki fazlaca PP kazanabileceğiniz bir oyun içi exploit var. Düşük seviyedeki birkaç Persona’yı sürekli fusion döngüsünde döndürüp stat’ları 99 yaptıktan sonra bir fusion hatasıyla yüksek seviye Persona oluşturuyorsunuz. Ben bu işlemi yaparak 74 seviye yaptığım bir High Pixie’yi Compendium’a kaydedip satın al-sil yapa yapa 10m PP’ye ulaştım ama birazcık gıcık etti ya bu beni. Bugs fuse’layacağım 40 seviye Pixie istiyor, kayıtlı Pixie kaç seviye peki, 4. Exploit’i yapmasam elimdeki PP ile özel fusion’ı mı yapayım, elimdeki Persona’ların seviyesini veya stat’larını mı artırayım, ne yapayım söyle bana sevgili oyun?
Shibuya Jail’deki bu kısmı hafif bi NieR: Automata’daki Amusement Park bölümüne benzetmiştim. Yine Automata çekti canım bak…
Strikers’ın optimizasyonu ise berbat. Rastgele frame-drop’lar, bazı yükleme ekranlarının uzun sürmesi, PC’yi Royal’e göre çok daha fazla yorması gibi gibi sıkıntılar olsa da canımı en fazla sıkan şey şu oldu: Oyun içi anti-aliasing’in çalışmaması sebebiyle oyun düşük çözünürlükte çalışıyormuş gibi gözüküyor. Ayarlardan grafik render ölçeğini x2 yapınca bu durum x1’e göre iyileşmesine rağmen halen olması gerektiği gibi değil.
Aşağıda 1080p’de alınmış iki ekran görüntüsü var ve ikisi de .png
formatında. Aralarında ki tek fark, render çözünürlüğünün ilkinde x1.0, ikincisinde ise x2.0 olması. Geri kalan bütün grafik ayarları en üst seviyede. Demek istediğim bu:
Grafik render kalitesi 1.0’da.
Grafik render kalitesi 2.0’da.
Bi de grafik ayarını her değiştirdiğinizde oyunun görüntü ayarlarına gidip tam ekran - pencere görünümü arasında geçiş yapmazsanız değiştirdiğiniz ayar uygulanmıyor. Ve bunu oyun çıktığından beri düzeltmemişler bile, inanılır gibi değil.
Sadede gelirsek güzel bir spin-off olmuş Strikers, malum bir oyunun aksine. Kendi orijinal şarkıları, P5’ten gelen savaş parçalarının remixleri güzel. Oynanışı güzel. Optimizasyonu da güzel olsaydı keşke. Strikers’ı PQ2’nin üstüne koyabilirim rahat ama sanırım PQ benim için biraz daha ağır basıyor.
Bu arada buradan sesleniyorum Atlus ve Omega Force’a, olur da bir araya gelip bir daha oyun yapalım derseniz Raidou oyunu yapsanıza bu tarzda. Zaten hem Raidou 1-2’de hack&slash hem de overworld ve savaşta yanına demon summon’lama olayı var, parti üyelerini yerine deRaidou’nun demon’ları ve Raiho’yu koyarsınız, hiç sırıtmaz bile. Aralara da Taisho dönemi Japonya’da gezinme, dedektiflik olayı eklersiniz, mis gibi oyun olur valla.